Bu Blogda Ara

17 Ocak 2011 Pazartesi

Zeus Sunağı Hakkında Bir İnceleme

1. Giriş
Bu çalışmada, halen Berlin’deki Pergamon Müzesi’nde sergilenmekte olan ve Pergamon Sunağı, Bergama Sunağı ya da İngilizce adıyla “Great Altar of Zeus” olarak anılan Zeus Sunağı konu edilmiş; sunağın sanatsal açıdan taşıdığı önemin yansıtılabilmesi amacıyla öncelikle, ait olduğu Yunan Uygarlığı ve Helenistik Dönem hakkında bilgi aktarılmaya çalışılmıştır.


2. Yunan Uygarlığı
Bilindiği gibi, Yunan Uygarlığı, günümüz Avrupa kültürünün temelini oluşturduğu kabul edilen büyük ve özgün bir ilkçağ uygarlığıdır.

Güzel sanatlarda, duvar resimleri dışında, teknik becerilerini daha çok başka kavimlerden öğrenerek edinen Eski Yunanlılar, sonradan, özellikle kavramlaştırma ve kesinlik yönünden öğretmenlerini çok aşarak, neredeyse insanüstü izlenimini uyandıran sanatsal anlatım ve işçilik düzeylerine ulaşmışlardır. Yunan uygarlığı başlıca üç dönemde incelenir : Arkaik Dönem (İÖ 8-6. yüzyıllar), Klasik Dönem (İÖ 480-323) ve Helenistik Dönem (İÖ 323-30).

2.1. Helenistik Dönem
Doğu Akdeniz ve Orta Doğu uygarlık tarihinde, Büyük İskender’in ölümü ile Romalıların Mısır’ı ele geçirmesi arasında kalan dönemdir (İÖ 323-30). Romalılar Helenistik dönemin sonunda yakıp yıkarak değil, dostça ilişkilerle bölgeye girdikleri için Helenistik Çağ Kültürü ile Roma Çağı Kültürü arasında kesin bir ayrım söz konusu değildir. Bu dönem boyunca bir yandan Yunan kültürü yayılırken, bir yandan da Yunanlılar öteki halklarla karışmış, Yunan ve Doğulu öğeler iç içe geçmiştir.

Helenistik dönemin başlıca üç egemenlik odağı, Yunanistan’ın kuzeyindeki Makedonlar, Filistin ve Anadolu’dan İran’a kadar egemen olan Selevkoslar ve merkezi Mısır’da bulunan Ptolemaioslardı. Bu güçler arasında sürekli bir güç dengesi kurulmuştu.

İÖ 280-160 arasındaki dönem kültürel açıdan çok üretken oldu. Ünlü tarihçi, matematikçi, gökbilimci, coğrafyacı ve dil bilginleri bu dönemde yetişti. Felsefeye Epikurosçular ve Stoacılar damgasını vurdu. “Milo Venüsü”, “Samothrake Nikesi” “Laokoon” gibi ünlü heykeller bu dönemde üretildi.

2.2. Pergamon (Bergama)
Anadolu’nun batı kesiminde yer alan antik Pergamon kenti, Helenistik dönemde, Attalos hanedanının başkenti olarak önem kazanmıştır. Attalosların sarayı ve kalesi tepenin doruğunda (yukarı kent), kent ise yamaçlardaydı. Roma döneminde kent ovaya doğru genişledi. Attalos hanedanı, Pergamon’u önceleri Selevkos Krallığı’nın vasalı (alt bey) olarak yönetiyordu. Ne var ki I. Antiokhos’u yenilgiye uğratan I. Eumenes İÖ 263’te bağımsızlığını ilan etti. İÖ 241’de ölen I. Eumenes’in yerine I. Attalos geçti. I. Attalos Galatları* yenilgiye uğrattı ve kral unvanını aldı (İÖ 230). Attalos hanedanı, başlangıçta yalnızca Pergamon ve çevresini içine alan sınırlarını hızla genişletti. İÖ 188’e gelindiğinde, krallık eskiden Selevkos krallığına bağlı olan Lidya’yı, Frigya’nın bir bölümünü, Liakonya’yı ve İÖ 183’ten sonra da Pisidya’yı topraklarına kattı. Bu genişlemeye, Roma İmparatorluğu ile Selevkos kralı III. Antiokhos arasındaki çatışmada Pergamon kralı II. Eumenes’in Roma ile ittifak yapması olanak sağlamıştı.

II. Eumenes’in oğlu ve II. Attalos’un ardılı III. Attalos, bir varisi olmadığı için ölürken krallığını Roma’ya bıraktı (İÖ 133). Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra ise, 14. yüzyıl başında Osmanlıların eline geçinceye değin Pergamon, Bizans egemenliğinde kalmıştır.

Attalos hanedanı, Pergamon kentini Helenistik dönemdeki en önemli ve en güzel kentlerden biri yapmıştır. I. Attalos’tan sonraki krallar kentteki tapınak ve avluları süslemek için Yunanistan’dan pek çok sanat yapıtı getirdikleri gibi, Pergamonlu sanatçılara birçok heykel ve resim yaptırmışlardır. Böylelikle Pergamon, neredeyse Atina ya da İskenderiye’ye eşit bir saygınlık kazanmıştır.

Hanedanın yaptırdığı kütüphane (içinde yaklaşık 17.000 cilt kitap bulunuyordu), İskenderiye Kütüphanesi’nden sonra o çağın en büyük ikinci kütüphanesiydi.

İskenderiye Kütüphanesi ile Pergamon Kütüphanesi arasındaki rekabet nedeniyle Mısır, papirüs ihracını yasaklayınca, Pergamon krallığında el yazmalarının kopya edilmesi amacıyla, yıllar önce İonyalıların yaptığı gibi deriden yararlanılmış, günümüzün “parşömen”i, adını bu “Pergamon kağıdı”ndan almıştır.

Klasik dönemde bir kitap, bir sopanın çevresine sarılmış, yaklaşık 30 cm. genişliğinde, uzun bir papirüs şeridinden oluşuyordu. Deri parçalarının sayfalar halinde düzenlenmesinden oluşan ve eskiden codex adıyla anılan bugünkü biçimiyle “kitap”, ilk kez Pergamon’da kullanılmaya başlanmıştır.

Pergamon’da, Berlin Müzesi’nin desteğinde 1878’de başlayan kazılar sonucunda hem bir çok değerli sanat yapıtı çıkarılmış, hem de arkeologlar bu Helenistik kentin önemli kesimlerinin çoğunun planını çizebilmişlerdir.

Antik kentin yukarı kesimindeki yapılar ilk Attalos kralları tarafından; Pergamon’un mimarlık ve sanattaki ününü pekiştiren yapıların çoğuysa II. Eumenes ve III. Attalos dönemlerinde yapılmıştır.

Pergamon’un akropolü, denizden 335 m yüksektedir. Jeolojik bakımdan volkanik kütlelerden oluşan ve kuzeyi yüksek tepeler ve dağlarla çevrili olan akropolün diğer üç tarafı geniş ovalara, bereketli tarlalara açılmaktadır. İşlenebilecek ve kolayca elde edilebilecek inşaat malzemesi, bu arada trakit taşlarının bol miktarda bulunması kentin gelişmesinde etken olmuştur.

Antik dönemde kentte yer alan başlıca yapılar; tiyatro, Athena Nikephoros Tapınağı, Pergamon Kütüphanesi, Asklepieion (şifa merkezi) ve Zeus Sunağı idi.

3. Zeus Sunağı
3.1. “Sunak” Terimi
İlkel dinlerde, üstünde kurbanların sunulduğu ya da ibadet ve ayinlerin merkezini oluşturan yüzeydir. Başlangıçta büyük olasılıkla bir taş, bir kaya, bir toprak ya da taş yığını bu amaca yetiyordu. Kurban etme kurumlaştıkça, tapınaklarda ve kutsal yerlerde taş ya da tuğladan özel sunaklar yapılmaya başladı. Kurban bunların üstünde kesiliyor, kanı akıtılıyor ya da cesedi yakılıyordu. Eski Yunan tapınaklarında ölülere, tanrılara ve kahramanlara adanan kurbanlar için genellikle bir çukur ya da hendek kullanılırdı. Sunak, üzerine tanrılara sunulan yiyeceklerin koyulduğu bir masa biçiminde de olabilirdi. Bazı dinlerde ise hiç sunak kullanılmaz, kurban ya doğrudan yere koyulur ya da suya atılırdı.

3.2. Zeus Sunağı
Antik Pergamon kentinin akropolisinde (Eski Yunan kentlerinin en yüksek noktasında yer alan, kent yönetimi ve dinle ilgili başlıca yapıların bulunduğu savunmaya yönelik merkezi kesim) yer alır. Pergamon kralı II. Eumenes’in Selevkos kralı III. Antiokhos’a ve Galatlara karşı kazandıği zaferin anısını ölümsüzleştirmek için yaptırılmış (İÖ 168 veya 166), Zeus ile Athena’ya adanmıştır. 1878’de Alman mühendis Karl Human tarafından keşfedilmiş, toprak altında kalmış parçaları da kazı yapılarak çıkarılmıştır. Osmanlı hükümetinin izniyle, kaidesi dışında bütün sunak sökülerek Berlin’e taşınmış, orada yeniden kurulmuştur. İçinde bulunduğu müze bugün Pergamon müzesi adını taşımaktadır. Asıl yerinde ise yalnızca temelleri bulunmaktadır.

Yaklaşık 35 m kenarlı kare bir kaide üstündeki sunak, köşeli bir “U” biçiminde uzanan bir sütunlu galeriden oluşur. Sütunlar İon düzenindedir (sütun kaideye oturur). “U”’nun batıya bakan iki kolu, uçlara yakın bir yerden de bir galeriyle birleştirilerek bir iç avlu oluşturulmuştur. Sunak masası iç avluda bulunur. Ante** biçiminde ileri çıkan iki ucun arasında, 21.5 m genişliğindeki 25 basamaklı bir merdiven iç avluya çıkar.

Kaidenin kuzey, doğu ve güney cepheleriyle batıya doğru taşan antelerin altındaki (merdiven tarafından kesilen) üçgen biçimli yan yüzeyler yüksek kabartmalarla kaplıdır. Yüksekliği 228 cm olan bu kabartma frizinin*** toplam uzunluğu 120 m’yi bulur. Helenistik dönem heykel sanatının ve Bergama heykelcilik okulunun en görkemli örnekleri olan kabartmalarda Yunan mitolojisindeki tanrıların devlerle (“gigant”lar) ile savaşı konu alınmıştır. Kazanan tanrılar Pergamonluları, yenilen devler ise düşman Galatları simgelemektedir. Helenistik heykelin en tipik özellikleri olan kıvrılıp bükülen vücutları ve tutkulu yüz ifadeleriyle başta Zeus olmak üzere hemen bütün Yunan tanrıları bu heykel frizinde yer almaktadır. Üç boyutluluk öğesi yüksek olan heykeller, büyük ölçekli, ağır ve belirgin kaslı olup sonsuz bir hareket ve dinamizmi yansıtır. Zeus Sunağı, özellikle frizleri, Helenistik dönem sanatının bütün özelliklerini yansıtan bir başyapıttır.

Zeus sunağı gerek yapı tipi olarak, gerekse kabartmalarıyla Priene ve Magnesia ad Maeandrum (Menderes Magnesiası) kentlerinde daha küçük boyutlu ve daha yalın biçimde taklit edilmiş, Augustus’un Roma’da yaptırdığı ünlü Ara Pacis’e de (Barış Sunağı) örnek olmuştur.

Notlar:

*Galatlar: Anadolu’ya İÖ 278-277 yıllarında ayak basan halk. Anayurtlarından yola çıkıp İÖ 3. yüzyılın ilk çeyreğinde Anadolu’ya giren Orta ve Batı Avrupa kökenli bu halk Hint- Avrupa dilini konuşuyordu Anadolu’ya ilk girdikleri yıllarda büyük ölçüde çapulculuk ve yağma yaparak yerli halka dehşet saçtılar. Galatya (bugünkü Ankara ve Kırıkkale illerinin tamamını, Çorum ve Amasya illerinin güney, Yozgat ilinin de kuzey kesimlerini içine alır)’ya yerleştiler. İÖ 183’ten sonra Pergamon krallığının denetimine giren Galatlar, İÖ 167-63 arasında yeniden özerk bir yönetime kavuştular. İÖ 53’ten sonra ise bağımsız bir krallık haline geldiler.

**Ante: Bir yapı kütlesinin dar kenarının iki ucundan dışa doğru uzanan duvarlara ya da bu duvarların ucuna yerleştirilmiş gömme sütuna verilen ad. Bir bezeme öğesi olarak ante, gömme ayağın öncüsü sayılabilir.

*** Friz: Taban kirişi ile çatı arasında kalan, üzeri boydan boya kabartmalarla süslü bölüm, efriz.

Yararlanılan Kaynaklar

1. Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi, 22 C., İstanbul, Ana Yayıncılık, 2000.
2. Bean, George; Eskiçağda Ege Bölgesi, 2. B., çev. İnci Delemen, İstanbul, Arion Yayınevi, 1997.
3. Boardman, John, Greek Art, London, Thomas and Hudson Ltd, 1994
4. Fullerton, Mark D., Greek Art, Cambridge, Cambridge University Press, 2000
5. İletişim Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi: C.III, İstanbul, İletişim Yayınları, 1987.
6. Kültürlerin Kesiştiği Ülke: Türkiye. Editör: Metin Sözen. İstanbul, Creative Yayıncılık 1993.
7. Spivey, Nigel; Greek Art, London, Phaidon Press Limited, 1999