Bu Blogda Ara

4 Haziran 2015 Perşembe

Sevim Burak'ın "Büyük Kuş" Adlı Öyküsü


1. Giriş

 

Bu çalışmada, 1917–1992 yılları arasında yaşayan Litvanya asıllı ünlü Fransız göstergebilimci Greimas’ın, bir metin çözümleme aracı olarak önerdiği, metin ile gerçek yaşam arasında temel anlam boyutunda kurulan ilişkinin, yaşamdaki karşıtlıklar temelinde ortaya çıkarılması biçimindeki yöntemin, Sevim Burak’ın Büyük Kuş adlı öyküsüne uyarlanmasına çalışılmıştır.

 

2. Sevim Burak

 

2.1. Yaşamı

 

Ünlü öykü ve oyun yazarı Sevim Burak, 29.06.1931 – 31.12.1983 tarihleri arasında yaşadı. İstanbul Alman Lisesi’nin orta bölümünden sonra öğrenimini sürdürmedi. Terzilik, kitabevi tezgâhtarlığı, mankenlik gibi çeşitli işler yaptı. Bir süre Nijerya’da yaşadı. 1951’de Büyük Günah adlı öyküsüyle katıldığı Yeni İstanbul gazetesinin Dünya Hikâyeleri Yarışması’nda ilk altı yazar arasında yer aldı. Ulus ve Milliyet gazetelerinde ve Yenilik, Türk Dili dergilerinde yayımlanan öyküleriyle dikkat çekti. İlk kitabı olan Yanık Saraylar’daki (1965) öyküleri kimi eleştirmenlerce bilinç akışının bir örneği, kimilerince de yazarın sezgisel bilincinin yarattığı fanteziler olarak değerlendirildi. Sevim Burak, uzun bir suskunluk döneminden sonra 1985’te Devlet Tiyatrosu’nda da sahnelenen Sahibinin Sesi (1982) adlı oyunu ve Afrika Dansı (1982) adlı öykü kitabıyla yeni bir çıkış yaptı. Everest My Lord / İşte Baş, İşte Gövde, İşte Kanatlar (roman-oyun–1984), Mach 1’e Mektuplar (anı, mektup–1990) ve Palyaço Ruşen (öykü–1993), Ford Mach (roman–2003) adlı yapıtları ölümünden sonra yayımlandı (Ana Britannica, Necatigil 1998, Burak).

 

2.2. Öykü Anlayışı

 

Asım Bezirci ile yaptığı konuşmada (Bezirci) Sevim Burak, öykü anlayışını şöyle açıklar: “Hikâye insanın doğduğu günden ölümüne kadar yürüdüğü yolda kendi kendine konuşmasıdır. Bence insanın kendi sesinden başka duyacağı bir ses ve kendisinden başka anlatmak zorunda olduğu bir şey yoktur. Ben de kendimi anlatıyorum hikâyelerimde, başka kılıklara girerek, bütün özlemlerimi harekete getirerek, ne olduğunu, ne olacağını kestirmeye çalışarak, evhamlarımı, korkularımı körükleyerek, yangına koşarmışçasına. Yazar ve insan olarak bir tek ereğim var: Yaşamla aramdaki bağları koparmak; imgesel bir yaşam yaratmak yeniden… Her an hayatın bir sonunda, bir ortasında çok kez de her üç yerde birden bulunabiliyorum. … Hikâyem bittiği zaman ben de yaşamın sonunda bulurum kendimi… Benim hikâyem, her türlü duruma girme – koşma – atlama – düşme – korku – yorulmadır. Bu yüzden yazar gibi görmüyorum kendimi. Yüksek ücret ödeyerek beni izlemeye gelen seyirciler karşısında ölüm numarası yaptığı sanılan bir cambaz gibiyim. Ama yapacak da başka bir şey yok yazar için. Benim için yeni bir hikâyeye başlamakla tabancayı şakağıma dayamak aynı şeydir.”

 

2.3. Yanık Saraylar

 

Sevim Burak’ın ilk kitabı Yanık Saraylar, 1965’te yayımlandığında yarattığı tartışmalar ve çektiği ilgiyle yılın edebiyat olayı sayıldı; Türk öykücülüğündeki modern yönelişler içinde ayrı bir yeri olduğu kabul edildi. Azınlıkların, müzmin yalnızların, umutsuzların, bir köşede ölmeye çekilenlerin dünyalarını anlattığı bu kitabında yazar, “düşüne düşüne hayatının en hurda ayrımlarına kadar indi.” Sevim Burak, edebiyatında her zaman hayat üstüne derinlemesine düşündü, tek tek bireylerin dertlerini içeren ortak çerçeveler çizdi ve yaşamanın dehşeti üstüne odaklandı (Burak, arka kapak yazısı).

 

Yazar, altı öyküsünü derlediği kitabında çoğu kadın olan kişilerinin dış ve iç dünyaları arasındaki karşıtlıklara eğilir; tatsız katı gerçeklerini hayalde yumuşatmak isteyen kahramanların bilinçaltlarını dışa vurur (Necatigil 1997).

 

3. Büyük Kuş Adlı Öykünün Greimas Yöntemine Göre Çözümlenmesi

 

3.1. Greimas Yöntemi

 

Yüzeysel (dilsel/yazınsal), sözdizimsel (kurgusal) ve temel anlamsal olmak üzere üç boyutu bulunan bir metnin yorumlanmasında temel anlamsal boyutun, başka bir anlatımla dünyayla ve yaşamla ilgili boyutun esas alınması gerektiği düşüncesine ve dünyadaki, yaşam–ölüm gibi temel karşıtlıkların bir edebiyat metnine nasıl yansıtıldığının çözümlenmesi ilkesine dayanan göstergebilimsel bir yöntemdir. Bu yaklaşıma göre, bir metnin anlamı, ancak gerçek yaşam bağlamı (sözcelem) içinde anlaşılabilir, çünkü edebiyat, derin yapı düzleminde yaşamla bir tür hesaplaşma yoludur. Yöntemin uygulanmasında, önce edebiyat metninde, yaşamdaki karşıtlıklara koşut olarak ele alınan temel karşıtlıklar ile bunların içerdiği alt karşıtlıklar bulunur, daha sonra da, söz konusu karşıtlık ilişkilerini oluşturan kavramlar arasındaki çapraz (çelişkin) ilişkiler saptanır. Böylece metin ile gerçek yaşam arasındaki bağlantılar belirlenmiş, başka bir anlatımla metnin sözcelemi çözümlenmiş olur (Erkman).

 

3.2. Uyarlama

 

Yüzeysel Boyut

 

“Büyük Kuş” adlı metnin içinde yer aldığı kitabın bir öykü kitabı olarak sunulması, 17 sayfalık bir uzunluğa sahip olması, yazarı ve edebiyat eleştirmenleri tarafından da öykü olarak kabul edilmesi gibi ipuçları, bu anlatının bir öykü olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte, anlatımdaki şiirsellik ve metinde şiir benzeri parçalara yer verilmesi, anlatıyı zaman zaman şiire de yaklaştırmaktadır.

 

Sözdizimsel Anlatı Boyutu

 

Metinde anlatılanların, belirli bir sıra izleyen somut olaylardan çok bu olayların zihindeki yansımaları olması, zaman ve mekân boyutunun çok belirgin verilmemesi, yaygın olarak simgelere yaslanılması gibi unsurlar birlikte değerlendirildiğinde, öykünün açık yapıt formunda kaleme alındığı söylenebilir.

 

Temel Anlamsal Boyut

Öykünün kahramanı kentli ve yalnız bir kadındır. Öyküde anlatılan; kadının zihninden geçen düşünceler, anılar, izler, izlenimler, düşlerdir. Bilinçaltından yansıyanlardır, bir tür dışavurumdur.

 

Öykünün öteki kahramanı kenttir. Kent, kişileştirilerek, kimi zaman kadının sevgilisi, kimi zaman ölüm meleği kimliğine büründürülür. Kadının (ya da yazarın) gözünde bütün erkekleri; erkeklerin, “hiçbir şeye önem vermeyişlerini”, “dert anlatmalara kapalı” oluşlarını simgeler.

 

Kadın, kent karşısında, kalabalıklar karşısında savunmasız, güçsüz, umarsız ve yalnızdır. “Gözünün merceğini” bile çıkararak bedenini kente teslim eder. Kendini bu biçimde kente sunması, kentten korunmanın bir yöntemidir, kentin, benliğini ele geçirmesine karşı bir tür direniştir. Kendini içkiye verir. “Yalnız votkaları için yaşar.”

 

Doğduğundan beri acı çekmeye ve çektirilmeye, ölümlere alışık biridir o. İçtiği her içkiyle çocukluğunu ve acılarını yeniden anımsar. Gerçekte içki, giderek ölüme yaklaştırır onu.

 

Öykünün başkahramanlarından biri de ölümdür. Öykünün izleği de denilebilir ölüm için. Öykünün konusunu, kadın ile kentin, birlikte ölüme doğru yaptıkları yolculuk oluşturur. Çünkü “asıl sorun yaşamak”tır.

 

Gerçekte öykünün tek bir mekânı vardır: O da öykü kahramanının benliğidir. Kimi zaman bir ev kılığına bürünür benlik, kimi zaman doğa olur, kimi zaman bir bar, kimi zaman da kentin caddeleri, sokakları...

 

Öykü boyunca birini ya da bir şeyi arar öykü kahramanı. Bu, ölmüş bir eş ya da sevgili midir, yitirilen dostluklar mıdır, geride kalan çocukluk mu, bilinmez. Öldüğü sanılan, özlenen ve aranan şey, belki de kentin ya da sevgilinin eski halidir. Öyküye adını veren “büyük kuş”, yitirilenlerin ve arananların bulunuşunu, yeniden hayata döndürülüşünü simgeleyen bir masal kuşudur.

 

Aranan; öykünün (ve gecenin) başında bulutlar içinde düşsel bir varlıktır, öykünün sonunda (sabah olduğunda) ise ağacın altında yatan bir ölü.

 

Sabah ile birlikte uyanan kent, kadını boğup öldürecek, tüm umutları tüketecektir. Öykünün kahramanı ile birlikte masal kuşu da ölecek, yolculuk sona erecektir.

 

Değerlendirme

 

Greimas yöntemindeki karşıtlık ilişkileri açısından bakıldığında, dünyadaki başlıca karşıtlık olan yaşam-ölüm karşıtlığının öyküde aşağıdaki karşıtlık ilişkilerine dönüştürüldüğü gözlemlenebilir:

 

  • Kent-Doğa
  • Bugün-Geçmiş
  • Erkek-Kadın
  • Yetişkinlik-Çocukluk
  • Günah (içki, cinsellik vb.) - Masumiyet.

 

Buna göre kent ile bugün, erkek, yetişkinlik ve günah kavramları arasında bir koşutluk kurulabilecek; aynı şekilde doğa ile geçmiş, kadın, çocukluk ve masumiyet arasında da bir yakınlık saptanabilecektir.

 

Birbirleriyle çelişki içindeki kavramlar ise aşağıdaki gibi sıralanabilir:

 

  • Kent: Geçmiş, Kadın, Çocukluk, Masumiyet
  • Bugün: Doğa, Kadın, Çocukluk, Masumiyet
  • Erkek: Doğa, Geçmiş, Çocukluk, Masumiyet
  • Yetişkinlik: Doğa, Geçmiş, Kadın, Masumiyet
  • Günah: Doğa, Geçmiş, Kadın, Çocukluk.

 

Öte yandan, öyküde, söz konusu karşıtlık ve çelişkilere herhangi bir çözüm getirilmez, ölüme doğru yapılan yolculukta, karşıtlıkların olumsuz tarafında yer alan kavramlara, bir tür ölüm meleği rolü verilerek eleştiri üst noktaya çıkarılır.

 

4. Sonuç

 

Sevim Burak’ın Büyük Kuş adlı öyküsünün Greimas yönteminde öngörüldüğü üzere temel anlamsal boyutta ve yaşamdaki karşıtlık ilişkileri açısından çözümlenmesini amaçlayan bu çalışmada, öykünün, yaşam-ölüm temel karşıtlığını başarılı bir biçimde dönüştürerek,

 

  • Kent-Doğa
  • Bugün-Geçmiş
  • Erkek-Kadın
  • Yetişkinlik-Çocukluk
  • Günah (içki, cinsellik vb.) - Masumiyet

 

karşıtlığı biçiminde yazınsal olarak yeniden ürettiği gözlemlenmiş; öte yandan bir açık yapıt olan öykünün sonunda bu karşıtlıklar olduğu gibi bırakılarak herhangi bir çözüm önerilmemiştir.

 

 

Yararlanılan Kaynaklar

 

  1. Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi C.V., İstanbul, Ana Yayıncılık, 2000.
  2. Bezirci, Asım; “Yanık Saraylar Dolayısıyla Sevim Burak’a Bazı Sorular”,  Türk Edebiyatı 1966 Memet Fuat’ın Seçtikleri, İstanbul, de Yayınevi, 1966. s. 236 – 261.
  3. Burak, Sevim; Yanık Saraylar, 2. b., İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2004.
  4. Erkman, Fatma; Edebiyatbilim II Çağdaş Eleştiri Ders Notları, İstanbul, Yeditepe Üniversitesi 2003–2004.
  5. Necatigil, Behçet; Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü, 6. b., İstanbul, Varlık Yayınları, 1997.
  6. Necatigil, Behçet; Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, 17.b., İstanbul, Varlık Yayınları, 1998.