Bu Blogda Ara

28 Haziran 2011 Salı

Aziz Nesin’in “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” Adlı Romanı

Yazar:

Aziz Nesin, 1915–1995 yılları arasında yaşamıştır. Kara Harp Okulu mezunudur. 1944 yılında ordudan uzaklaştırılmış, yaşamını gazetecilik, yazarlık ve yayıncılık ile kazanmıştır. Eserlerinde toplumsal düzendeki çarpıklıkları ve çelişkileri büyük bir ustalıkla anlatmış, çağdaş Türk mizah edebiyatının dünya ölçüsünde temsilcisi olmuştur. Yüze yakın kitap yazan Aziz Nesin’in romanları arasında Gol Kralı, Zübük, Tatlı Betüş; öykü kitapları arasında da, İt Kuyruğu, Damda Deli Var, Deliler Boşandı, Ölmüş Eşek vb. sayılabilir.

Romanın Konusu ve Özeti:


İlk kez 1977 yılında yayımlanan romandaki olaylar 1950’li yıllarda geçmektedir. Romanın kahramanı, Orta Anadolu’nun bir köyünde doğup büyüyen Reşit oğlu Yaşar Yaşamaz’dır. Roman boyunca Yaşar’ın kendisine bir nüfus cüzdanı çıkarma yolunda harcadığı çabalar ve bu sırada başından geçen maceralar, mizahi bir dille anlatılır. Nüfus cüzdanı olmadığı için Yaşar, fiziksel olarak var olmakla birlikte yasal olarak yoktur. Nüfus Müdürlüğü’ndeki kayıtlara göre Çanakkale Savaşı’nda çarpışırken ölmüş sayılmakta, bu yüzden kendisine nüfus cüzdanı verilememektedir. Nüfus cüzdanı olmadığı için de okula gidememekte, doğru düzgün bir işe girememekte, evlenememekte, babasından kalan mirası alamamaktadır. Sonunda da hapse düşer. Hapishanedeyken Yaşar, her gece hapishane arkadaşlarına başından geçenleri anlatır. Biz de romandaki olayları, Yaşar’ın hapishane arkadaşlarına anlattıklarından öğreniriz.

Yaşar’ın nüfus cüzdanı çıkarma macerası, ilkokula başlayacağı sırada başlar. Babası, o güne kadar Yaşar’a nüfus cüzdanı çıkarmayı ihmal etmiş, ilkokula kayıt yaptırmak için gerekli olduğu için nüfus cüzdanı çıkarmaya girişmiştir. Ancak, kayıtlara göre 1915 yılında Çanakkale Savaşı’nda şehit olduğu ve ölü bir kişiye nüfus cüzdanı verilemeyeceği gerekçesiyle bu girişim sonuçsuz kalır ve Yaşar okula gidemez.

Kimliği olmamasına rağmen, yirmi yaşında askere alınır. Bu arada, aynı köyden Anşe adında bir kız ile nişanlanmıştır.

O askerdeyken babası Reşit ölür. Askerden döndüğünde, vergi memurları, babasının vergi borçlarını Yaşar’dan alırlar. Ancak, kimliği olmadığından babasından kalan mirası bir türlü alamaz. Miras için resmi dairelerde önüne bin türlü engel çıkarılmakta, işlemler bir türlü sonuçlanmamaktadır. Bu sırada tepesi atan Yaşar, memurlara küfrettiği için akıl hastanesine yatırılır. Bir yıl kadar akıl hastanesinde yatar. Akıl hastası olmadığı anlaşılmasına rağmen, kimliği olmadığı gerekçesiyle taburcu edilemez. Bunun üzerine Yaşar hastaneden kaçar.

Nüfus cüzdanı çıkarabilmek ve mirası alabilmek için mahkemeye başvurmak, politikacılara yanaşmak, yüksek mevkideki bir köylüsünü devreye sokmak gibi yollar deneyen Yaşar, bunlardan da bir sonuç alamaz. Kimliği olmadığı için iş bulamamakta, nişanlısı Anşe ile de evlenememektedir. Yine de Anşe ile ikisi sözleşip İstanbul’a göç ederler. Anşe zengin ve yaşlı bir kadın olan Güher Hanım’ın Boğaziçi’ndeki köşkünde hizmetçi olarak çalışmaya başlar. Yaşar ise, Anşe’den aldığı üç bin lirayı sermaye yaparak, kaldığı otelde tanıştığı bir adamla ortaklaşa bir manav dükkânı açar. İşleri iyi gitmektedir. Ancak bir sabah manav dükkânına giden Yaşar, ortağının dükkândaki bütün malları boşaltıp ortadan kaybolduğunu görür. Dolandırılmıştır. Bu da yetmez, dükkânın vergi borçlarını da Yaşar’a ödetirler. İşsiz kalan Yaşar, hemen her akşam Anşe’nin çalıştığı köşke uğrar. Ama Anşe, evli olmadıkları için onun köşkte kalmasına izin vermez. Yine de bir akşam birlikte olurlar ve Anşe hamile kalır.

Ümitsizliğe kapılan Yaşar, birkaç kez intihar girişiminde bulunursa da başarılı olamaz. Kısacası, ne yaşamayı becerebilir, ne de ölmeyi.

Anşe’nin çalıştığı köşkte o da çalışmaya başlar. Ayak işlerine bakmakta, bekçilik etmektedir. Köşkün sahibi Güher Hanım, cömert bir kadındır. Anşe ve Yaşar iyi para kazanmaktadırlar. Ancak bir süre sonra Güher Hanım, Yaşar’ın nüfus cüzdanının olmadığını öğrenince onu işten kovar. Yaşar bir handa kalmaya başlar. Daha sonra, hamile olduğu gerekçesiyle Anşe de işten kovulur. Köşkün arkasındaki gecekondulardan birinde Hatçanım adlı bir kadının yanında kalmaya başlar.

Yaşar, bu kez, tanıştığı bir adamın önerisiyle, bir arabanın altına kendini atıp, arabanın sahibinden tazminat isteme yolunu tutturur. Ancak, kendini lüks bir arabanın altına atıyorum derken bir taksi dolmuşun altına atar. Yaralandığı için bir ay kadar hastanede kalır. Kendisini ezen dolmuş şoföründen şikâyetçi olmaz. O hastanedeyken Anşe bir oğlan çocuk doğurmuştur. Çocuğa Hayati adını verirler. Bu arada Anşe’nin babası, çocuğun doğumunu öğrenince Anşe’yi ve Yaşar’ı affeder. Onları memlekete çağırır. Yaşar hastaneden çıkınca köye giderler. Anşe’nin ailesi ile birlikte yaşamaya başlarlar. Yaşar, oğlu Hayati’nin nüfus cüzdanını çıkarmak için nüfus idaresine gittiğinde, çocuğun yasal olarak bir babası olmadığından nüfus cüzdanı verilemeyeceğini öğrenir. Bunun üzerine oradaki memurlara ağzına geleni söyler, bildiği bütün küfürleri sayar. Jandarmalar Yaşar’ı yakalayıp karakola götürürler. Mahkemeye verilir, hapis cezası alır. Cezaevine düşmesinin öyküsü budur.

Ceza süresinin sonuna yaklaşmakta olan Yaşar, cezaevinde para kazanmaya başlar. Bir taraftan koğuş arkadaşlarından her akşam onlara anlattığı yaşam öyküsü için para almakta, diğer taraftan, kuru fasulye pişiren adam adına kuru fasulye, ekmek içinden heykel yapan adam adına heykel, tenekeden mangal yapan adam adına mangal satmaya başlar. Rehincilik yapmaya da başlamıştır. Günlük % 20 faizle, saat, çakmak, güneş gözlüğü, dolmakalem karşılığı mahkûmlara ödünç para verir. İyi para kazanmasına rağmen, bu durumu hapishane arkadaşlarına hissettirmez.

Koğuş arkadaşlarına başından geçenleri anlatırken, bazı mahkûmlar ona zaman zaman Karakaplı Nizami Bey adında birinden söz ederler. O mahkûmlara göre, eğer Yaşar, Karakaplı Nizami Bey’e başvursaydı, bütün bunlar başına gelmeyecek, kolayca nüfus cüzdanı edinebilecek, iş bulabilecek ve evlenebilecekti. Yaşar, önce gerçekten de böyle bir kişinin var olduğuna inanır. Oysa Karakaplı Nizami Bey adında bir kişi yoktur. Kast edilen; işlerini gerektiğinde yasa dışı yollarla, parayla, rüşvetle gördüren açıkgöz insanlardır.

Sonunda Yaşar’ın tahliye günü gelir. Cebinde bol para vardır. Cezaevinde kazandığı paralarla şık kıyafetler edinmiştir. Çıkarken giydiği kıyafetler herkesi şaşırtır.

Artık ona Karakaplı Nizami Bey’in gereği yoktur. Çünkü kendisi birinci sınıf Karakaplı Nizami Bey olmuştur. Cezaevi bir hayat üniversitesidir. Bu üniversiteden yetişen Karakaplı Nizami Beylerden biri de Yaşar’dır.

Değerlendirme

Romanda devlet örgütünün (bürokrasi) işleyiş biçimi mizahi bir dille eleştiri konusu yapılmaktadır. Yazara göre, yurttaşların devlet kuruluşlarından talep ettiği işler; düzenlenmesi gereken çok sayıda belge ve tamamlanması gereken çok sayıda işlem yüzünden ya hiç sonuçlanmamakta, ya da gecikmeli olarak sonuçlanmaktadır. Fiili durumlardan çok kayıtlara bakılmakta, bu yüzden de, yaşamakta olan bir kişinin ölü olduğu kabul edilebilmektedir. Bu da çok sayıda komik durumun ortaya çıkmasına yol açmakta, bu işten en çok yoksul ve güçsüz yurttaşlar zarar görmektedir. Parası olan ya da tanıdıkları olanlar ise işlerini bir şekilde yürütmektedirler.