...Şunun şurasında iki ay ya kaldı ya kalmadı düğüne
Aynı gün başka kimler evlenecek
Ortalara çıkıp hangi kadınlar hangi erkekler oynayacak
Diye düşünürken tam
Şehrin kalabalıkları içinde
Kayboluşumun şerefine
İki kadeh rakı içerken buldum kendimi
Bilmiyordum hangisi önceydi
Düğünler, düğünlerde ortalara çıkıp oynayanlar mı
İçilen kadehler mi?
Bilsem ne, bilseler ne ki?
O gün müydü ertesi gün mü
Aynı ben sayısal loto sonuçlarına bakıyordum bu defa
O kızgınlıkla yırtıp atıyordum kuponu
Sıcaklık on sekiz derece civarındaydı
Açıklık bir yerdeydik, bir masada karşılıklı oturuyorduk
Karşımdaki bal renkli gözlere dalıp dalıp çıkarken gördüm kendimi
Üçüncü bir kadehe başlamak üzereydim
İnsanlar üst üsteydi
Hayatı kaybedip yeniden bulmuşçasına sevinçliydiler
Keman ezgileri eşliğinde
Yürüyüp yürüyüp gidiyorlardı
Daha sevinçli, daha neşeli yerler biliyorlardı belli ki
Bir telaş, o yerlere yetişmeye çalışıyorlardı
“Bir küçük altın alalım da yeni doğan bebeğe takalım” dedi
Kalabalıktan biri
Manav, ışıklı meyvelerini bir güzel yıkadı
Giysiler gece serinliğinde üşüdüler
Giysilerin sahibi karnında bir ağrı hissetti
On yıldır her ay böyleydi bu
On yıldır her ay giysiler gece serinliğinde üşür
Giysilerin sahibinin karnı ağrırdı.
Karanlığa el salladılar
El kol işaretleriyle
Birbirlerine bir şey anlatmaya çalışan
Ya da aralarında tartışan iki kişiye benziyorlardı
Merdivenli bir sokakta kayboldular...
(2006)