Bu Blogda Ara

5 Aralık 2010 Pazar

İlk Aşklar, Son Ölümler

İlk aşklar da, son ölümler de bu sokaklarda yaşandı.

Burası kentin kıyıda köşede kalmış semtlerinden biriydi. Çevre köylerden, kasabalardan kente çalışmaya gelen fabrika işçileri ve onların aileleri semtin çoğunluk nüfusunu oluşturuyordu. O semtte ve o kentte çalışmak ayıp olmaktan çıkmıştı artık. Kadın erkek, çoluk çocuk herkes çalışıyordu. Gece bekçileri, belediye zabıtaları, polis memurları semt halkının en ayrıcalıklı kesimiydi. Devlet kapısında ya da bir fabrikada iş bulamayanlar evde çalışırlardı. Bir tezgâhta çarşaf dokuyan kız çocuk1arı; sedirlere örtü ve yastık kılıfı diken, kâğıtlara şeker saran ev kadınları ailenin gelirine en az babalar, ağabeyler, ablalar kadar katkı sağlarlardı. Okul sonrası gazete ve simit satıcılığı, ayakkabı boyacılığı yapan oğlanlar da öyle. İlkokuldan sonra okula devam edemeyeceğine kanaat getirilen erkek çocukları, tamirhanelere, atölyelere, esnaf yanlarına çırak girerler; kız çocuklan biçki dikiş kurslarına giderlerdi.


Bu sokaklarda yaşayanlar için hayat erkenden başlardı.

O zamanlar o kentte hipermarketler yoktu daha. "Araba bir lüks müdür, ihtiyaç mı?" sorusu, sorulamıyordu bile. Sağlık Kolejinden başka kolej tanınmazdı. Aileleri aynı şehirde olsa bile, öğrenciler öğretmen liselerinde yatılı okurlardı. Fen Liseleri yalnız büyük kentlerdeydi. Üniversiteler, yüksek okullar da öyle. Öğrenciler, devlet parasız yatılı ya da üniversite giriş sınavına hazırlanırken dershaneye gitmezlerdi. Özel ders nedir bilinmezdi.

Semti yukarıdan aşağıya geçerek ikiye bölen ve kent merkezine bağlayan caddeyle bu caddeyi diklemesine kesen sokaklar, semtin haritasını çiziyordu. Caddeyle kesişen ve yarısı caddenin sağında, yarısı solunda kalan sokakların her biri ayrı bir dünya demekti. O sokaklarda neler yaşanmadı ki...

Sabahlan radyoda “Arkası Yarın” oyunları mı dinlenmedi, şehir kütüphanesinden ödünç alınan romanlar mı okunmadı, daha ilkokuldayken öğrenilen tavla ve kâğıt oyunları mı oynanmadı, futbol maçları mı yapılmadı?

Caddenin alt kısmında, kahvehanelerin, bakkalların, eczanenin, fotoğrafçının, berberin bulunduğu küçük bir çarşı vardı. Yaz aylarında seyyar manavlar sebze, meyve satarlardı bu çarşıda; kurban bayramları öncesinde koyun, keçi, dana pazarlan kurulurdu.

Kahvehanelerde oyun oynayarak pinekleyen aylak insanlar, üç-beş kuruş için, inşaata işçi, nakliyeye hamal arayan işverenleri beklerlerdi.

İlk aşklar da çok erken yaşanırdı o semtte.

Kimsenin, ana babaların bile fark etmediği yakınlıklar, bilinmeyen derinlikte aşklar, semtin, her seçim öncesinde asfalt dökülen, birkaç ay içinde yeniden tozlara bürünen sokaklarında, daha ortaokul çağlarında başlardı. Sabahlan okula giderken, ikindi vakitleri okuldan dönerken yolda karşılaşmaya ayarlanırdı saatler. Yaz akşamlan oynanan sokak oyunları, saklambaçlar, kovalamacalar, her şey erken aşklara göreydi.

Ortaokulda başlayıp lisede devam eden o ilk aşklar, kapı önü buluşmalarıyla, gizliden gizliye konuşulan bir çift sözle, kitap alış verişleriyle, aile toplantılarında karşılaşan bakışlarla iyice derinleşirdi.

Pastane görüşmelerine, mektuplaşmalara daha vakit vardı.

Yatılı okuldan hafta sonu evci çıkan kız öğrenciler, âşık oldukları utangaç liseli gençlerle bir buluşma yaratabilmek için fırsat kollarlardı. Utangaç liseli erkek çocuklar, camdan onları gözler, kimsenin görmediğinden emin oldukları zamanlar (!) evden dışarı çıkıp, sokağın öbür ucunda buluştukları o kızlarla bir-iki kelime konuşmaya cesaret ederlerdi.

Âşık olduğu genç kızın ağabeyi, erkek kardeşi, kimi zaman o utangaç gençlerin en yakın arkadaşı olurdu. Ağabeyler, erkek kardeşler; kız kardeşleriyle o utangaç gençler arasındaki yakınlığı ya fark etmezler, ya da fark etmemiş gibi davranırlardı. Bu, belki kendi aralarında kurdukları gizli bir bağlaşmaydı.

Okul sonrası semtin boş arsalarında futbol maçları yapılırdı. İşten gelen babalar, amcalar, ağabeyler de katılırlardı maçlara, seyirci ya da oyuncu olarak.

Kış günlerinin soğuk, isli puslu akşamüstlerinde, sokağın, çoğu tek katlı derme çatma evlerinin bodrum katlarından kovalarla taşınan odun-kömürle sobalar tutuşturulur, uzun sürecek bir geceye hazırlanılırdı.

Aileler akşamları sıklıkla bir araya gelirlerdi. Hemen her gün birinin evinde toplanılırdı. İzinle ya da emekli olup gelen Almanyalı komşular, meister’li, heim’lı, krank’lı anılarını anlatırlar, ağızlan açık kendilerini dinleyen komşu erkek ve kadınları gü1mekten kırar geçirirlerdi.

Kışsa çocuklar ve gençler de katılırdı bu sohbetlere, yazsa sokakta olmayı yeğlerlerdi.

Aile toplantılarına, sohbetlerin yerine bir dönem kâğıt oyunları, bir dönem televizyon dizileri egemenlik kurdu.

Ortaokul çağında başlayan sokak aşklarından evliliğe kadar gidenler de olurdu. Aynı semtin çocuklan, birbirlerine duydukları ilgiyi, okumak ya da çalışmak için başka başka kentlere gitseler de yitirmezlerdi.

Bu sokakların evlilikleri de erkendi.

Kına gecelerinde, düğünlerde, mevlitlerde sokaklara masalar, sandalyeler atılırdı. Kazanlar kurulur, çorbalar, pilavlar, keşkekler, helvalar pişiri1irdi. Biraz daha varlıklı ailelerin yemek listeleri, uzun mangallarda pişirilen köftelerle zenginleşirdi. Kına gecelerinde ve düğünlerde darbuka, tambur ve klarnetten oluşan küçük bir orkestranın üyeleri çalar söylerlerdi.

Kına geceleriyle düğünler, gelin ile damadın babalan karşılıklı oynamadan, orkestraya bahşiş vermeden bitmezdi.

Gündüz vakti sokaklarda başlayan eğlence, bazen akşamlan düğün salonlarında devam ederdi.

Kimi düğünlerde ise ne kına gecesi, ne orkestra, ne oyun olurdu. Başı örtülü gelinler, yeni evlerine ilahiler eşliğinde giderlerdi.

Mevlitlerde evlerin içerlek bir odasında Kuran ve mevlit okuyan hocaların sesleri dışarıya yerleştirilen hoparlörden tüm semte yayı1ırdı. Semt halkı bu sese koşardı, hem ev sahibini memnun etmek, hem öğle yemeğini çıkarmak, hem iki insan görmek için.

Yıllar hızlıca geçip gitti. Çocuklar büyüdü, gençler çoluk çocuğa karıştı. Büyükler yaşlandı. Herkes bir tarafa dağılıp gitti.

Hayata erkenden atılanların, erken aşkların, erken evliliklerin semtine ölümler de erken geldi.

Masa ve sandalyeler erken ölümler için kuruldu son kez.

Babalar ölüyordu, ilk aşklar ölüyordu.

Aile toplantıları, sohbetler, oyunlar yoktu artık. Futbol maçları, şehir kütüphanesinden ödünç alınan kitaplar, radyo oyunları yoktu. Sokaklarda yapılan kına geceleri, düğünler yoktu.

Semt artık o eski semt değildi. Geçim derdinin her şeye baskın çıktığı, kimsenin kimseyi tanımadığı, sıradan ve yabancı bir yer olup çıkmıştı.

Sokaklar ölüyordu, bütün bir semt ölüyordu.

(2004)