Bu Blogda Ara

4 Aralık 2010 Cumartesi

Bir Roman ve Bir Film Olarak Gazap Üzümleri

1. Giriş
Bu çalışmada, Amerikalı yazar John Steinbeck’in The Grapes of Wrath (Gazap Üzümleri) adlı romanı ve bu romandan Amerikalı yönetmen John Ford tarafından uyarlanan aynı adlı film, karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Bu amaçla öncelikle özel birer dil olarak edebiyat ve sinema kavramları üzerinde durulmuş, daha sonra roman ve film hakkında bilgiler verilmiştir. Son olarak da filmin bir roman uyarlaması olarak ve bir sinemasal yapıt olarak başarı durumu değerlendirilmeye çalışılmıştır.


2. Edebiyat Dili
Bilindiği gibi edebiyat, dili kullanarak yapılan ve bir metin olarak ortaya çıkan kurmaca bir anlatımdır.

Edebiyat metninin dili kullanması, anlaşılma sürecinin de yalnız dil ile, dil içinde kalınarak gerçekleştiği anlamına gelmez. Dilin ötesindeki unsurlar da; zihnimizde metinden yola çıkarak oluşan kavramlara ışık tutar. Yaşam deneyimimiz, birikimimiz ve hayal gücümüz metni anlama sürecimize karışır.

Edebiyatı, öteki metinlerden ayıran en önemli özelliklerden biri, yukarıda da belirtildiği gibi kurmaca oluşudur. Bu özelliği nedeniyle günlük dilin aksine, edebiyat dili, dış dünya ile ilgili somut nesne ve olgulara gönderme yapmaz. Kurmaca olmasının doğal bir sonucu olarak bir edebiyat metnini, onun yüzeysel olarak yansıttığı anlama göre (düz anlam katında) değil, derindeki örtük, eğretilemeli anlama göre (yan anlam katında) okumak gerekir. Çünkü edebiyat dili, gündelik dildeki anlamlara yabancı, başka bir dildir.

Edebiyat metninin bu biçimde açıklanması, edebiyatın gerçeklerle ilgisiz bir uğraş olduğu anlamına gelmez. Edebiyat yapıtında ele alınan, yansıtılan gerçek, yaşamın somut nesneleri ya da metinde açıkça söylenen şeyler değildir; metnin tamamından, söylenenin yanı sıra söylenmeyenden de çıkarılması gereken, anlamsal ya da yazınsal gerçekliktir.

(Akşit Göktürk, Okuma Uğraşı 2. B. İstanbul, Çağdaş Yayınları, 1980)

3. Sinema Dili

Birçok kuramcı ve yazar, sinemanın konuşma ve yazı dili gibi başlı başına bir dil olduğunu, başka deyişle sinemanın da edebiyat gibi kendine özgü bir dile sahip bulunduğunu öne sürmüştür. Edebiyat yapıtları yazılı metinler olarak ortaya çıkarken, sinema yapıtları ise filmler biçiminde, başka bir anlatımla görüntülü ve sesli metinler biçiminde varlık kazanır. Edebiyat metni ile sinema metninin okunmaları da yine her iki dilin kendilerine özgü nitelikleri göz önünde tutularak yapılacaktır.

Bir film, karelerden ve planlardan (kareler grubu) oluşur. Sinema dilinde kareler birer sözcüğe, planlar birer cümleye benzetilebilir. Sinema dili, tıpkı edebiyat dili gibi gerçek zaman ve mekândan farklı bir zaman ve mekân kavramına sahip özgün bir anlatım aracıdır. Sinemayı ayrı bir dil haline getiren, görsel bir sanat olarak var olmasını sağlayan şey, öteki hiçbir sanatta bulunmayan anlatım öğelerini içermesidir.

Edebiyat metnini yazarın oluşturduğu gibi, sinema metnini de, sinemanın anlatım öğelerini kullanarak yönetmen oluşturur. Bu yüzden kimi kuramcılar, kamerayı bir kaleme benzetirler, yönetmeni de “auteur” (yazar) olarak adlandırırlar.

Sinemayı özel bir dil haline getiren anlatım öğeleri, aşağıda kısaca anlatılmıştır.

3.1. Sinemanın Anlatım Öğeleri

3.1.1. Görüntüye Dayalı Anlatım Öğeleri

3.1.1.1. Çerçeveleme (Kadraj)
Bir film karesi içine neyin alınıp neyin alınmayacağının belirlenmesidir.

3.1.1.2. Kamera Açısı ve Çekim Ölçeği
Nesnelerin yerinin ve ötekilere göre hangi yakınlık ve büyüklükte görüleceğinin, kameranın uzaklığı ve açısı ile oynanarak belirlenmesidir.

3.1.1.3. Kamera Hareketleri
Kameranın belli yönlerden ve hızlarda hareket ettirilerek, görüntü kesilmeden mekân içinde dolaşılması ve hareketin izlenmesidir. Bu açıdan bakıldığında, kamerayı hareket ettirmemek de bir anlam ifade edebilir.

3.1.1.4. Işık Kullanımı
Işık kullanımı ile bir yandan görüntüye derinlik boyutu kazandırılır, bir yandan da biçimler, çizgiler, renkler değiştirilerek farklı anlamlar elde edilebilir. Örneğin loş ışık gerilim ve huzursuzluk; aydınlık bir ortam sevinç ve huzur ifade eder.

Siyah-beyaz ya da renkli film kullanılması, film hileleri, görsel efektler de yukarıdakilere ek olarak görüntüye dayalı anlatım öğeleri arasında sayılabilir.

3.1.2. Görüntüye Dayalı Olmayan Anlatım Öğeleri

3.1.2.1. Kurgu
Çekimlerin, bir anlam, duygu ve izlenim yaratacak biçimde bir araya getirilmesidir. Görüntülerin belli sürelerle ve belli bir düzende art arda getirilmesi kurgu ile yapılır. İzleyici genellikle farkına varmasa da, bir konulu filmde ortalama her 10 saniyede bir görüntü kesilip yeni bir görüntüye geçilir ve bir filmde ortalama 600 kesme bulunur. Kurgu aynı zamanda, farklı yerlerdeki olayları aynı anda yansıtma olanağı sağladığı gibi, aynı mekânda birbirinden bağımsız gelişen olayların da birlikte perdeye yansıtılmasına olanak verir. Ayrıca yönetmenler kurguyla çarpıcı etkiler yaratabilir, dramatik vurgular yapabilir ve yaratıcılıklarını gösterebilir. Karartma, bindirme gibi değişik geçme biçimleri de benzer amaçlarla kullanılabilir.

3.1.2.2. Zaman Öğesi
Sinemanın zaman öğesi gerçek zamandan farklıdır. Sinemada her saniyede izleyiciye 24 sabit fotoğraf gösterilir. Bu sayı, hareketi gerçek yaşamdaki hızıyla perdeye yansıtır. Bu sayının azaltılıp çoğaltılmasıyla, yani kameranın hızının ayarlanmasıyla da hareket yavaşlatılıp hızlandırılabilir. Yönetmen sinemada bu olanaktan yararlanarak değişik anlamlar yaratabilir. Şiddet sahnelerinde hareketin yavaşlatılıp destansı bir havaya büründürülmesi ya da komedilerde hareketin hızlandırılıp komikleştirilmesi bunun örnekleridir.

Kameranın hızıyla oynanmadığı sürece tek bir çekim, hareketi gerçek zaman içinde saptar. Öte yandan yeni bir görüntüye geçilmesiyle birlikte gerçek zaman parçalanır ve sinemasal zaman ortaya çıkar. Böylece gerçek zaman içinde büyük atlamalar gerçekleştirmek, 100 dakikalık bir film içinde binlerce yılda geçen bir öyküyü anlatmak olasıdır. Bunun tersine, 100 dakikalık bir filmde çok daha kısa zaman süresi içinde geçen bir öykü de anlatılabilir.

3.1.2.3. Tempo ve Ritim
Her filmin kendi içinde bir temposu ya da ritmi vardır. Bu tempo hareketin hızıyla, kamera hareketleriyle, kesmelerin kısalığı ya da uzunluğuyla, müzik ve ses efektleriyle ve öykünün içeriğiyle sağlanır.

3.1.2.4. Ses
Konuşmanın, ses efektlerinin ve müziğin filme sağladığı gerçeklik duygusunun yanı sıra ses (ya da sessizlik), yönetmenler tarafından, hem görüntüdeki anlamları güçlendiren dramatik bir öğe, hem de başlı başına bir anlatım aracı olarak kullanılabilir. Örneğin, “kafa sesi” adı verilen dış sesle yönetmen, film kişilerinin aklından geçenleri ya da bilinçaltındaki izlenimleri verebilir.

3.1.2.5. Oyuncu
Bir filmin başarısında oyuncu seçimi de önemli bir öğedir. Sinema oyuncusu, tiyatro oyuncusundan farklı olarak çok değişik uzaklıklardan ve açılardan görüntülenebilir. Bu yüzden sinema oyuncusunun “oynamaması”, canlandırdığı karakterin gerçek yaşamdaki halini yansıtması yani “kendisi olması” istenir.

3.1.2.6. Yapım Tasarımı
Görüntülenecek mekânın düzenlenmesine ilişkin sanat yönetimi, sahne düzenlenmesi, set tasarımı, kostüm ve makyaj gibi öğelerdir. Bu öğelere sabit ya da hareketli maketleri ve özel efektleri de eklemek gerekir.
(Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi C. XIX, 426 ve izleyen sayfalar. İstanbul, Ana Yayıncılık, 2000).

(James Monaco, Bir Film Nasıl Okunur, Çeviren: Ertan Yılmaz, 2. B. İstanbul, Oğlak Yayıncılık, 2002.)

4. Sinema-Edebiyat İlişkisi
Romana göre daha yeni bir sanat olan sinema, roman türü ile sıkı bir bağ kurmuştur. Roman, anlatacak öyküye ihtiyaç duyan sinemaya zengin bir malzeme sağlar. Bu nedenle çok sayıda roman sinemaya uyarlanmıştır. Olay örgüsü temelinde gelişen ve anlaşılması kolay olan popüler romanların, sinemaya uyarlama açısından daha elverişli olduğu söylenebilir.

Bir romanı birebir sinemaya aktarmak mümkün olmadığına göre, özellikle derinlikli romanlar söz konusu olduğunda önemli olan, romanın ruhunu filme yansıtabilmektir. Bir romandan uyarlansa da, bir filmi romandan bağımsız, apayrı bir sanat yapıtı olarak görmek gerekir. Bir filmin, bir romanı ne ölçüde başarıyla sinemaya uyarladığının değerlendirilmesi önemlidir, ama başarılı bir film olup olmadığının değerlendirilmesi daha önemlidir. Çünkü filmde anlatılanlar, hiçbir zaman romanda anlatılanlarla birebir örtüşmeyecek, başka bir bakış açısını yansıtacaktır.

Roman ile sinema arasındaki etkileşim tek yönlü olmamış, roman da sinemadan etkilenmiştir. Bu etki, bir taraftan filme çekilmesi amacıyla romanların yazılması biçiminde oraya çıkmış, öte yandan sinemanın görsel üstünlüğü karşısında roman da bir sanat olarak ayrıcalığını ve özgünlüğünü korumak için biraz daha soyutlaşmış, seçkin okura seslenen, olay örgüsünden çok, bir sorunsalın işlenmesini, hatta bazen romanın kendisini konu alan romanlar yazılmaya başlanmıştır.

Yukarıda da belirtildiği gibi, sinemanın romana göre en önemli farklılığı görselliğidir. Bu nedenle, dış mekânlarda, doğada geçen olaylar sinemada daha başarılı verilebilirken; kapalı mekânlarda geçen, konuşmaya, ruh çözümlemesine dayanan anlatılarda roman daha başarılıdır.

Romanın sinemaya üstün olduğu taraf ise, okuyucunun hayal gücüne seslenmesi ve böylece çok farklı okumalara açık olmasıdır. Bu nedenle, okuduğumuz bir romanın film uyarlamasını izlediğimizde bazen düş kırıklığına uğrarız.

(Monaco, a.y.)

(Mary Jo Curtis. “Inquiring Minds: Elisabeth Ly Bell on Transferring Literature to Film,” George Street Journal, Brown University, March 2000.)

5. Bir Roman Olarak Gazap Üzümleri

5.1. Yazar
Gazap Üzümleri’nin yazarı John Steinbeck, 1902–1968 yıllarında ABD’de yaşamıştır. Daha çok, 1930’larda yazdığı, işçilerin yaşamını anlatan doğalcı romanlarıyla tanınır. Bu romanlarda zengin simgesel yapılar kurmuş, arketip olarak nitelendirilebilecek efsanevi karakterler yaratmıştır. 1962 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan Steinbeck’in başlıca yapıtları aşağıda belirtilmiştir.

• Tortilla Flat (Kenar Mahalle)-1935: Meksika asıllı Amerikalıları sevecen bir bakışla anlatır
• In Dubious Battle (Bitmeyen Kavga)-1936: Tarım işçilerinin grevini ve greve önderlik eden iki Marksisti anlatır.
• Of Mice and Men (Fareler ve İnsanlar)-1937: İki göçmen işçi arasındaki garip, karmaşık ilişkinin trajik öyküsüdür.
• The Grapes of Wrath (Gazap Üzümleri)-1939: Büyük Bunalım yıllarında geçer ve göçmen tarım işçilerinin kötü yaşam koşullarını anlatır. Pulitzer ödülü kazanmıştır.
• The Moon is Down (Ay Battı)-1942: Nazi işgali altındaki Norveç’i konu alır.

Yazarın diğer önemli yapıtları da Cannery Row (Sardalya Sokağı)-1945; The Pearl (İnci)-1947; The Wayward Bus (Aşk Otobüsü)-1947, Burning Bright (Alev)-1950, East of Eden (Cennet Yolu)-1952, The Winter of Our Discontent (Mutsuzluğumuzun Kışı)-1961 olarak sayılabilir.

(Ana Britannica C. XX s. 35.)

5.2. Roman

5.2.1. Roman Kişileri

5.2.1.1. Oğul Tom Joad: Joad ailesinin en güçlüsü ve akıllısıdır. Anne Joad ile birlikte ailenin ayakta kalmasını sağlayan en önemli karakterdir.

5.2.1.2. Ma (anne) Joad: Ailenin temel direğidir. Roman borunca aileyi ayakta tutmaya çalışan fedakâr annedir. Bulup buluşturup, yoktan var edip aileyi besler. Sarsılmaz bir iradeye sahiptir, bütün umut kırıcı olaylara karşın direncini yitirmez.

5.2.1.3. Jim Casy: Eski papaz, yeni grev lideridir. Romanın düşünen adamı, bilgesidir.

5.2.1.4. Baba Tom Joad: Görünürde ailenin reisi olmakla birlikte, eşi Ma ne derse onu yapar.

5.2.1.5. John Amca: Bekâr ve alkoliktir. Bir ailenin sorumluluğunu üstlenecek kadar güçlü biri değildir.

5.2.1.6. Büyükbaba: Neşeli, her şeye boş vermiş biridir. Bazen bir çocuk kadar inatçıdır.

5.2.1.7. Büyükanne: Romanda eşiyle bütünleşmiş, gerçek dünyayla ilişkisi sınırlı bir birey olarak çizilir.

5.2.1.8. Noah: Ailenin büyük oğludur. Romanda silik bir karakter olarak çizilir.

5.2.1.9. Al: Ailenin genç ve çapkın oğludur. Araba kullanmayı ve onarımını iyi bilir.

5.2.1.10. Rosa Sharon: Ailenin evli kızıdır.

5.2.1.11 Ruthie: Ailenin yeni yetme kızıdır.

5.2.1.12. Winfild: Ailenin yeni yetme oğludur.

5.2.1.13. Connie: Rosa Sharon’un eşidir.

5.2.1.14. Muley: Köyü terk etmemekte direnen çiftçidir.

5.2.2. Özet ve Değerlendirme
İşlediği bir cinayetten dolayı yedi yıla mahkûm olan, ancak dört yıl hapis yattıktan sonra, eyalet dışına çıkmamak koşuluyla salıverilen Tom Joad, eve dönerken köyün eski papazı Jim Casy ile karşılaşır. Casy, dinsel inançlarını yitirdiği için papazlığı bırakmıştır.

Oklahoma’da hüküm süren kuraklık ve sıcak, toprağın verimini iyice azaltmıştır. Toprak sahipleri, yükümlülüklerini yerine getiremeyen yarıcı çiftçi aileleri tarlalarından ve evlerinden çıkarmakta, onların yerine tarlalara traktörleri sokmaktadırlar.

Joad ailesinin yaşadığı köy yavaş yavaş boşalmaktadır. Tom, Casy ile birlikte ailesinin evine gittiğinde, evin terkedilmiş olduğunu görür. Köyden gitmeyi reddeden Muley adında bir çiftçi, onlara Joad ailesinin John amcanın evine taşındığını anlatır.

Joad ailesi, varlarını yoklarını satıp, ellerine geçen parayla eski bir otomobil satın alarak kamyonete çevirirler. Tom ve Casy, John amcanın evine geldiklerinde, ailenin köyden ayrılmak üzere toplanmakta olduğunu görürler. Bütün eşya salkım saçak kamyonetin arkasına yüklenmiştir. Her şeylerini, anılarını bile geride bırakıp yanlarında 150 dolar parayla batıya, California’ya doğru yola çıkarlar. Amaçları, bir el ilanında gördükleri yüksek ücretli işlerde çalışmaktır. Oysa söz konusu el ilanları, California’lı çiftlik sahiplerinin, olabildiğince fazla sayıda işçi toplayarak ücretleri düşürmek için kullandıkları bir taktiktir.

Casy de onlarla gelir. Herkes yollardadır. Sanki bütün Oklahoma, California’ya akmaktadır.

Oklahoma’dan California’ya giden 66 Numaralı yolu izleyerek sürdürdükleri yolculuklarında, Joad ailesinin başına gelen ilk kötü olay, köpeklerinin bir araba çarpması sonucu ölümüdür. Bu, yol boyunca eksilmeye devam edecek olan ailenin ilk kaybıdır. Fazla zaman geçmeden, yol kıyısında konakladıkları bir sırada büyükbaba rahatsızlanarak ölür.

Sonraki kayıplar, büyük oğul Noah’ın aileyi terk etmesi, büyükannenin ölümü, damat Connie’nin alıp başını gitmesi olacaktır.

Sonunda California’ya ulaşırlar. Kamplarda konaklayarak iş ararlar. Bu arada, çıkan bir olayda Tom bir şerifi yaralar. Tom’un yeniden hapse girmesini önlemek için Jim Casy suçu üstüne alır. Bir bakıma Joad ailesine olan minnet borcunu ödemiş olur. Joad ailesinin parası gittikçe tükenmekte, yiyeceği azalmaktadır. Bir türlü düzenli bir iş bulamazlar. Buldukları kısa süreli işler de düşük ücretlidir. Kimi zaman bütün ailenin bir gün çalışarak kazandığı para, karınlarını bile doyurmaya yetmez.

Bu arada Jim Casy, serbest kaldıktan sonra, bir çiftlik sahibinin işçi ücretlerini yarıya indirmesine karşı düzenlenen grevin liderliğini üstlenir, ancak bir gece, kimliği belirsiz kişilerce öldürülür. Tom da Jim’in katilini öldürerek kaçar. Zorunlu olarak o da aileden ayrılmıştır.

Hamile olan Rosa Sharon çocuğunu ölü doğurur. Artık bütün umutlar tükenmiştir. Ama yaşam devam etmektedir. Yaşamın sürmesinin bir simgesi olarak, romanın sonunda Rosa Sharon, açlıktan ölmek üzere olan yaşlı bir adamı sütüyle besleyerek onu ölümden kurtarır.
Roman boyunca Joad ailesi, Ma Joad’un iradesiyle yoluna devam eder. Onca yoksulluk ve sefalete, bütün bu mücadelenin boşa gitmesine karşın Ma ayakta kalmaya ve ailenin birliğini temsil etmeye devam eder.

Sonuç olarak; makineleşmenin tarımda yarattığı işsizliği, sermayenin acımasızlığını, toprağın bir tarım alanı olmaktan çıkıp bir endüstri hammaddesi haline gelmesini, insanın temel gereksinmelerini karşılamak için doğayla ve öteki insanlarla verdiği mücadeleyi, yaşamın her şeye karşın koruduğu canlılık ve devamlılığı, destansı ve gerçekçi bir anlatımla veren roman, bu özellikleriyle edebiyat tarihindeki seçkin yerini almıştır denilebilir.

(John Steinbeck, Gazap Üzümleri, Çeviren: Gökçe Elif Eskici, İstanbul, Kum Saati Yayınları, 2002.)

6. Bir Film Olarak Gazap Üzümleri

6.1. Yönetmen
Gazap Üzümleri filminin Amerikalı yönetmeni John Ford İrlandalı göçmen bir ailenin 13. ve son çocuğu olarak 1895 yılında doğmuş, 1973 yılında da hayatını kaybetmiştir. 1913 yılında liseden mezun olunca ağabeyinin yanına, Hollywood’a gitmiş, yönetmen olarak ilk filmini 1917’de çekmiştir. 1920’den önce çoğu western olmak üzere 30’dan fazla film yapmıştır.

Başlıca filmleri:

• Iron Horse (sessiz film),
• Arrowsmith,
• Judge Priest,
• The Lost Patrol,
• The Informer (Oscar ödülü),
• Stagecoach (Sinema tarihinde western türünü saygın bir yere oturtan ilk yapım),
• The Grapes of Wrath (Oscar ödülü),
• The Long Voyage Home,
• Tobacco Road,
• How Green Was My Walley (Oscar Ödülü),
• My Darling Clementine,
• The Quiet Man (Oscar Ödülü).
• Fort Apache,
• She Wore a Yellow Ribbon,
• Rio Grande,
• Mogambo,
• Red Dust,
• The Searchers,
• Cheyenne Autumn,
• Sergeant Rutledge,
• Seven Women.

Ford, açık, net, eyleme dayalı filmler yönetmiştir. Popülist ve duygusalcı bir yönetmen, bir halk sanatçısı, usta bir öykü anlatıcısı, bir “şair” olarak tanınır. Çoğu filminde müzik, diyalogun önüne geçer. Hiçbir zaman yapımcının veya herhangi bir kişinin müdahalesini kabul etmemiş, filme olan egemenliğini her zaman korumuştur.

(Ana Britannica C. IX s. 36.)

(Atilla Dorsay, 100 Yılın 100 Yönetmeni, 3.B. s. 45-50. İstanbul, Remzi Kitabevi, 2000.)

6.2. Film
The Grapes of Wrath (1940), Büyük Bunalım yılları Amerika’sı üzerine yapılmış bir filmdir. Film, insanoğlunun gerçek sorunlarına dönük dürüst, namuslu ve insanı yücelten filmlerin öncülerinden biri olduğu kadar gerçekçiliğin sinemadaki başyapıtlarından biri de sayılır. Kapitalizme yönelttiği açık eleştiriyle politik bir film olarak da görülebilecek olan yapıt, bir western yönetmeni diye sınıflandırılmak istenen John Ford’un büyük yeteneğini de ortaya koyar. Ford, bu filmle en iyi yönetmen Oscar’ını kazanmıştır.

(Atilla Dorsay, 100 Yılın 100 Filmi, 3.B. s. 85-87. İstanbul, Remzi Kitabevi, 1999.)

Film, yaklaşık 600 sayfalık bir romanın öyküsünü, 128 dakika içinde başarıyla anlatır. Filmin başarısını sağlayan en önemli unsurlardan biri kuşkusuz oyuncu seçimidir. Filmin başrollerini paylaşan Henry Fonda, Jane Darwell (En İyi Baş Kadın Oyuncu Oscar’ı), John Carradine ve Charley Grapewine; üstlendikleri karakterleri başarıyla canlandırmışlardır.

Filmde, romandaki bazı sahneler değiştirilerek aktarılmıştır. Örneğin, romanda Muley’in Joad’ların evine Tom ve Jim’den sonra gelmesine karşılık filmde, Tom ve Jim’in onu evde saklanmış halde bulmaları; romanda Tom ile annesinin ilk karşılaşmalarının ev içinde olmasına karşılık filmde evin dışında meydana gelmesi; romanda Casy’nin Joadlarla birlikte California’ya gitmesine ilişkin kararın yola çıkmadan önce yapılan bir aile toplantısında verilmesine karşılık filmde Casy’nin, tam yola çıkma anında kamyonete davet edilmesi vb.

Köpeğin ölümü, Wilson ailesiyle karşılaşma, Rosa Sharon ile Connie’nin kamyonette sevişmeleri gibi sahnelere ise filmde hiç yer verilmemiştir. Romanın sonunu oluşturan Rosa Sharon’un yaşlı adama süt vermesi de filmde yoktur. Bu yolla, filmin romana göre daha yumuşak bir sona bağlandığı, yine de atlanan sahnelerin, anlatımın bütünlüğünü bozmadığı söylenebilir.

Gerçekliği olduğu gibi yansıtmak amacıyla neredeyse belgesel bir tarzda çekilen filmde; sinema dili oluşturulurken, yani, romanın özünü oluşturan dramatik öğeler filme aktarılırken özel bir takım yöntemler kullanılmıştır. Buna örnek olarak, Tom ile Jim’in, Joadların terk edilen evlerinde karşılaştıkları Muley’in çok az aydınlatılmış bir ortamda neredeyse bir hortlak gibi betimlenmesi; evleri yıkılan çiftçilerin gölgelerine vurgu yapılması, Joadların kamyonetleri köyden ayrılırken, terkedilmişliğin, ortalığın toz dumana boğulmasıyla ve çarpan kapılarla gösterilmesi vb. belirtilebilir.

Sonuç olarak, film, romanın destansı bir dille anlattığı insanlık dramını, sinemasal bir dille ve romanın özüne bağlı kalarak vermiş, bu yönüyle kült filmler arasındaki yerini almıştır.

7. Sonuç
Edebiyat ve sinema, kendilerine özgü dilleri olan ve okunmayı gerektiren birer metin olarak ortaya çıkarlar. Bu yönleriyle benzerlik taşıyan iki sanat dalı birbirleriyle sıkı ve sürekli bir etkileşim içinde olmuşlardır. Bu etkileşim, hem romanların sinemaya uyarlanması, hem de romanın sinemanın görsel üstünlüğüne karşı yenilikler araması biçiminde gelişmiştir.

Romandan uyarlanan sinema filmlerinin başarısı, sinema dilini iyi kullanabilmelerine ve romanın özünü doğru olarak yansıtabilmelerine bağlıdır.

Bu çalışmada, John Steinbeck’in The Grapes of Wrath (Gazap Üzümleri) romanından John Ford tarafından 1940 yılında sinemaya uyarlanan ve en iyi yönetmen ile en iyi baş kadın oyuncu dallarında Oscar kazanan aynı adlı film inceleme konusu yapılmıştır.

Söz konusu uyarlama; romanda ele alınan Büyük Bunalım yılları Amerika’sını, iş aramak amacıyla batıya göç eden tarım işçilerinin yoksulluk ve sefalet içinde geçen yolculuklarını, insanoğlunun tüm güçlüklere direnme gücünü ve yaşamın sürekliliğini gerçekçi biçimde vermesi nedeniyle, sinema tarihinin önemli filmleri arasına girmiştir. Filmin bu başarısında, oyuncu seçimindeki isabet ve sinema dilinin doğru kullanılması etkili olmuştur denilebilir.

YARARLANILAN KAYNAKLAR
Ansiklopedi, Kitap ve Makaleler

1. Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi, 22 C. İstanbul, Ana Yayıncılık, 2000.

2. Curtis, Mary Jo. “Inquiring Minds: Elisabeth Ly Bell on Transferring Literature to Film,” George Street Journal, Brown University, March 2000.

3. Dorsay, Atilla. 100 Yılın 100 Filmi, 3.B. İstanbul, Remzi Kitabevi, 1999.

4. Dorsay, Atilla. 100 Yılın 100 Yönetmeni, 3.B. İstanbul, Remzi Kitabevi, 2000.

5. Göktürk, Akşit. Okuma Uğraşı 2.B. İstanbul, Çağdaş Yayınları 1980.

6. Monaco, James. Bir Film Nasıl Okunur, Çeviren: Ertan Yılmaz, 2. B. İstanbul, Oğlak Yayıncılık, 2002.

7. Steinbeck, John. Gazap Üzümleri, Çeviren: Gökçe Elif Eskici, İstanbul, Kum Saati Yayınları, 2002.


Film

1. CBC Fox Video. The Grapes of Wrath.