Bu Blogda Ara

1 Aralık 2010 Çarşamba

Edebiyat Öğrenimi Üstüne

Karşılaştırmalı edebiyat alanında yüksek lisans yaparken kimi dersleri, öğrenim görmekte olduğum üniversitenin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü lisans öğrencileriyle birlikte alıyordum. Bir gün bu bölümün son sınıf öğrencileriyle dersteyken dersi veren hoca sınıfa bir soru sordu. Dedi ki: “Artık mezun olmak üzeresiniz. Edebiyata olan ilginiz ve sevginiz, bu bölüme başlarken ne düzeydeydi, bitirirken ne düzeyde? Bu konuda bir karşılaştırma yapar mısınız?”


O gün öğrencilerin bu soruya verdiği yanıtlar beni gerçekten çok şaşırtmıştı. Söz alan öğrencilerin nerdeyse tümü aynı görüşteydiler. Bir kez, öğrencilerin çok azı bu bölüme isteyerek girmişti. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, üniversiteye girişte çoğunlukla tercih listelerinin son sıralarında yer alıyordu. Ya rastlantısal olarak bu bölüme girmişlerdi, ya da açıkta kalmamak için tercih ettikleri bir bölümdü burası. Üzerinde birleşilen ikinci ve daha önemli nokta ise soruyu yanıtlayanların hemen tamamının, başlangıçta az da olsa ilgi duydukları edebiyattan, üniversiteden mezun olurken iyice uzaklaşmış olmalarıydı. Liseyi bitirdiklerinde içlerinde birazcık edebiyat sevgisi varsa bile, şimdi, üniversiteden mezun olmak üzere oldukları şu sırada artık o sevgi tamamen yok olmuştu.

Bu yanıtları acaba nasıl yorumlamak gerekirdi? O an için net bir yargıya varamamış, duyduğum şaşkınlıkla kala kalmıştım. Sonra sonra, düşündükçe, kendime göre mantıklı açıklamalar bulmaya başladım.

Öncelikle, öğrencilerin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü neden son sıralarda tercih ettikleri konusuna bir açıklık getirmek gerekiyordu. Bunun nedeni basitti aslında: Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdiğinizde iş bulmanız o kadar zordu ki… Oysa Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Bölümü’nü bitirmiş olsanız, gerekli sınavları vermeniz koşuluyla öğretmen olabilirdiniz. Hiçbir sınava girmeseniz bile en azından bir dershaneye kapağı atar, bir süre orada öğretmenlik deneyimi elde edebilirdiniz. Sonra da sınavlara hazırlanır, başarırsanız bir okula öğretmen olarak atanabilirdiniz.

Türk Dili ve Edebiyatı mezunu iseniz böyle bir şansınız da yok. Ya bir yıl daha okuyup öğretmenlik hakkı elde etmenin çaresine bakacaksınız; ya da bulabilirseniz bir gazetede, dergide, yayınevinde düşük bir ücretle çalışmaya razı olacaksınız.

Diyeceksiniz ki, öğrenciler üniversiteye girişte tercih yaparken bu durumu bilerek mi hareket ettiler acaba? Orası kuşkulu. Ancak başlangıçta habersiz olsalar bile bölümdeki öğrenim yılları ilerledikçe mezuniyette karşılarına çıkacak güçlükleri öğrenmemeleri düşünülemez. Edebiyattan soğumalarında en önemli etmenlerden biri bu olsa gerek.

Tamam, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunlarının iş bulmaları zor, bu yüzden de bölümlerinden soğuyorlar. Bunu anladık. Peki, bu öğrencilerin içinde hiç mi gerçek bir edebiyat tutkunu yok? Edebiyatı çok seven, o konuda kendini geliştirmek isteyen, o yüzden de Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne giren öğrencileri arasak da bulamaz mıyız? Bilmiyorum, belki bulabiliriz.

O konuda kendimden örnek vereyim. Ben edebiyatı eskiden beri seven biri olmakla birlikte lisans öğrenimimi edebiyat dışı bir alanda yaptım. Sonra da tuttum, kırkımdan sonra karşılaştırmalı edebiyat alanında yüksek lisans öğrenimine başladım. Bunun nedeni elbette içimdeki edebiyat tutkusuydu. Geç de olsa edebiyatın akademik yüzünü biraz olsun tanımaktan dolayı çok memnunum. Memnunum da hocanın o sorusunu kendi kendime sormadan edemiyorum: Edebiyat alanında üniversite ortamına girmek, bendeki edebiyat tutkusunu pekiştirdi mi, yoksa törpüledi mi? Doğrusu zor bir soru. Bu konu üzerinde iyice bir düşünmek gerek.

Edebiyatın her şeyden önce güzel sanatların bir dalı olduğunu göz önünde tutarak başlamak gerekiyor düşünmeye. Herkesin bildiği gibi güzel sanatlar alanında başarılı olmak için doğuştan gelen yeteneklerin üzerine çok çalışmayı da koymak gerekiyor, estetik duyarlık gerekiyor, tutku gerekiyor, yaratıcılık gerekiyor. Edebiyat alanındaki yapıtlar, birer şiir, öykü, roman, deneme vb. olarak ortaya konuluyor; birer metin olarak üretiliyor. İşin bu kısmını edebiyatçılar yapıyorlar.

Üniversitelerin edebiyatla ilgili bölümlerinde ne yapılıyor peki? Orada, edebiyatçıların yarattıkları metinler üzerinde ayrıntılı çalışmalar yapılıyor. Metinlerin bir altına bakılıyor, bir üstüne; bir sağından tutuluyor metinler, bir solundan. Üniversitedeki hocalar ve öğrenciler, edebiyat metinlerinin ve bu arada yazarların yanından yöresinden dolaşa dolaşa bir hâl oluyorlar. Bu tür çalışmalara edebiyat kuramı diyen var, edebiyat araştırması diyen var, edebiyat eleştirisi diyen var. Ne derseniz deyin, sonuçta edebiyatçının yarattığı tek bir metin var ortada. Üniversitedeki bütün bu çalışmalar, o bir metni iki metne dönüştürebiliyor mu? Dönüştüremiyor. O metnin değerine değer katıyor mu? Katmıyor. Tabii bu konuda farklı düşünenler de olacaktır; örneğin edebiyat yapıtlarının gerçekten değerli olup olmadıklarını, edebiyat araştırmaları sayesinde anlayabileceğimizi ileri sürenler çıkacaktır. Bu tür görüşlere de saygı durmak gerekir.

Acaba diyorum, üniversite öğrencilerini edebiyattan uzaklaştıran, biraz da bu kuramsal çalışmalar olabilir mi? Bir şiire, bir romana kuramsal açıdan bakmaya başladığınız anda, o şiirden ve romandan bir okuyucu olarak alacağınız zevk azalıyor gibi geliyor bana. Yapıta bir araştırmacı gözüyle bakıyorsanız, artık o metin sizin için, okumaktan haz alacağınız bir sanat ürünü olmaktan çıkıyor, üzerinde laboratuar çalışmaları yapacağınız kimyasal bir maddeye dönüşüyor.

Bütün bunlara karşın, gerçekten bir edebiyat tutkunuysanız hiçbir şey sizin nitelikli bir yapıtı okurken ulaşacağınız doyuma engel olamaz. Burada hangi yapıtların nitelikli oldukları sorusunu yanıtlamaya kalkışmayacağım. Şu kadarını söyleyebilirim, bir edebiyat yapıtında aranması gereken niteliklerden en başta geleni derinlikli olmasıdır. Elinizdeki metnin yeteri kadar derinlikli olup olmadığını anlayabilmek de sizin ne ölçüde tutkulu ve buna bağlı olarak ne ölçüde deneyimli bir okur olduğunuza bağlıdır. Tutkulu bir okur açısından hayatının bir döneminde edebiyatın kuramsal boyutuyla da ilgilenmiş olması, olsa olsa o okurun metinlere ilişkin deneyimini ve birikimini çoğaltır, azaltmaz.

O zaman ben şunu önereceğim: Edebiyatı tutkuyla sevmiyorsanız, edebiyatla ilgili bir okula gitmeyin. Sonra mutsuz olursunuz. Benden söylemesi.

(2008)