Bu Blogda Ara

1 Aralık 2010 Çarşamba

Milenyumun Seks Sembolü

Brigitte Bardot’yu, bir süre evli kaldığı Roger Vadim keşfetmişti. Vadim’in yönettiği Ve Allah Kadını Yarattı filmi (1956) ve bu filmin, o zaman yirmili yaşlarını sürmekte olan baş kadın oyuncusu Brigitte Bardot uzun yıllar bir arada anılacaklar; Bardot zamanla sinemanın seks ilahesi unvanını kazanacaktı. Fransızların en önemli “ihraç ürünü” sayılan Bardot’nun adı Cote d’Azur’un sevimli kıyı şehri St. Tropez ile neredeyse özdeşleşmişti. Altmışlarda Türkiye’nin en çok satan “mecmuaları” olan Hayat ve Ses, Brigitte Bardot’nun bikinili fotoğraflarını yayınlardı. Açık hava sinemalarında onun filmleri gösterilirdi. O yılların naylon gömlekli, ince bıyıklı, gür saçlı Türk erkekleri (hangi toplumsal kesimden geldikleri fark etmezdi) toptan Brigitte Bardot hayranıydı. Bardot, yaşlanıp sinemayı bıraktıktan sonra St. Tropez’deki evine çekilecek ve hayatını hayvanlara adayacaktı.


O yılların öteki seks sembolü Marilyn Monroe ise Türk erkeklerinin gözünde hiçbir zaman Brigitte Bardot’nun “saygınlığı”na erişemedi. Uygunsuzlar filminin senaryosunu da yazan ünlü oyun yazarı Arthur Miller ile beş yıl kadar süren bir evliliği olmuştu Monroe’nun. Taşıdığı “aptal sarışın” imgesinden mi, Türkiye’de çok sevilen başkan Kennedy’ye metres olarak bile layık görülmeyişinden mi bilinmez, Monroe’nun şuh ve meşum kadınsılığına göre Bardot’nun o seksi ama masum genç kız havası Türk erkeklerini daha fazla çekmişti, burası kesin.

Sonraki kuşaktan Nastassjia Kinski geliyor hemen aklıma. O, Roman Polanski’nin keşfiydi. Onlar da bir süre için, sinemadaki birlikteliklerini özel hayatlarında da sürdüreceklerdi. Nastassjia, Polanski’nin yönettiği birçok filmde oynadı. Bunlardan 1979 yapımı Tess ve 1982 yapımı Cat People (Türkiye’de “Kedi Kadın” adıyla oynamıştı) en çok ses getirenler arasındaydı. Sinema kariyerini sürdürmekte olan Nastassjia da seks ilahesi unvanını Bardot kadar, Monroe kadar hak etti bence.

Elbette bu saydıklarımla sınırlı tutulamaz sinemanın seks sembolleri. Sophia Loren, Raquel Welch, Ursula Andress, Sharon Stone, Halle Bery, Selma Hayek, Nicole Kidman, daha kimler kimler…

Geçenlerde ajanslara düşen bir haber, yeni bir seks ilahesinin keşfini müjdeliyordu. Şimdilik gazetelerde, dergilerde, televizyonlarda pek ön plana çıkmasa da, gören gözler, bu yeni yıldızı fark etmekte gecikmediler. Ancak bu defa keşfi yapan, bir film yönetmeni, bir senaryo yazarı ya da bir gazeteci değildi, bir grup öğrenciydi.

Olay, İstanbul’da bir özel üniversitede meydana geldi. Üniversitenin dersliklerinden birinde o günkü derslerini yapmakta olan öğrenciler, ders sırasında, genç ve güzel bir kadın olan hocalarının gömlek düğmelerinden birinin çözülmüş olduğunu fark ettiler. Önce inanmak istemediler gördüklerine, rüyada olduklarını düşündüler, gözlerini ovuşturdular, tekrar tekrar baktılar, ama gördükleri gerçekti. Her şey gün gibi açıktı. Önce yaşadıklarının önemini kavrayamadılar. Neyse ki aralarından bir öğrenci cep telefonuyla bu görüntüyü çekmeyi ve dersten sonra olayı ajanslara duyurmayı akıl edebildi de, bu unutulmaz olay için, sinema tarihine gerekli notlar düşüldü.

Bundan sonrası yönetmenlere kalıyordu artık. Önceliği hangi yönetmen, hangi filmiyle alacaktı, bu henüz bilinmiyordu. Bilinen bir şey varsa, yeni bin yılın seks sembolü bulunmuştu. Hem de Türkiye’den bir yıldızdı bu. Türkiye, topraklarından petrol çıkarmayı başaramamıştı, ama ondan daha değerli bir “ihraç ürünü” çıkarmayı başarabilmişti. Bundan iyisi can sağlığıydı.

(2005)